İlk plak kaydını Dersim Katliamı'nın yaşandığı elim yılda yapan Rosetta Tharpe yıllar önce Manchester'dan soruyordu: "Yağmur yağmadı mı?"
Tharpe hayata gözlerini yumduktan sanıyorum 6 ya da 7 yıl sonra Pertek'in Celedûr köyünde dünyaya gelen Ayşe Şewaxî cevaplıyor: "Yağmur yağdı, le le, toprak ıslanmadı..."
"The Original Soul Sister"la tanışın. Sister
Rosetta Tharpe, az aşağıdaki videoda, kapalı bir Manchester gününde hemen hepsi beyaz olan
yeniyetmelere coşkuyla şarkı söylüyor. Elvis'in, Johnny Cash'in, Chuck
Berry'nin ve daha nicesinin ilhamı, müzikal ablası... Kış vakti "kopkoyu bir göğe bakarak şarkı söylemek de var" dedirtir belki
diye...
1915'te, ABD'nin belki de en ırkçı eyaleti Arkansas'ta,
pamuk işçisi bir anne babadan dünyaya gelmiş Tharpe. "Neredeyse..."
değil, bildiğin kölelik.
(2006'nın başı. Bir iki hafta önce 90. yaşına giren Mihri
Belli'yle, Sahrayıcedit'deki evindeyiz. "30'lu yıllarda Mississippi'deydim"
diyor. "Martin Luther King kaydırak kayıyordu ben Amerika'yı örgütlerken. Ben
ülkemde çok fakirlik gördüm, çok acı, çok zulüm... Ama o yıllarda Amerika'da
gördüğüm şey, siyah yarıcıların o tarlalarda yaşadıkları, tarif edilebilir gibi
değil.)
Ellerinden, dünyaya gelmekten (kendilerine sormadan
getirilmekten diyelim) doğan en basit olanlar da dahil, tüm hürriyetleri
alınanların çoğu gibi (e, esasen 4 yaşındaki bir çocuğu kiliseye götürüp orada
"gospel" söylemesi için onu teşvik eden bir anne yüzünden/sayesinde)
tanrılara ve müziğe kaymış hayat yolu, hem de en başından itibaren. Belli'nin
"tarif edilemez" bulduğu bir acıda, köy köy gezerek gitar çalıp
ilahiler söylemiş.
"The Original Soul Sister"la tanışın. Sister
Rosetta Tharpe, kapalı bir Manchester gününde hemen hepsi beyaz olan
yeniyetmelere coşkuyla...
Sister Rosetta Tharpe söylüyor: Didn't it Rain?
Yıl 1964. Artık neredeyse 50 yaşında, eh, epeyce şöhretli,
güçlü bir kadın gibi görünüyor; hele de öyle bir çocukluk hikâyesinin ardından...
Oysa (tekrar) yıl 1964. Mesela Rosa Parks'ın 55'teki otobüs eyleminin izleri
tüm otobüs duraklarında belki; Mihri Belli Amerika'yı örgütlerken kaydırak
kayan Martin Luther King, "Bir hayalim var..." konuşmasını henüz bir
yıl önce, ülkenin başkentinde yapmış (öldürülmesine birkaç yıl var); Güney'deki
eyaletlerde siyah Amerikalılar, üniversitelere kabul edilmiyor (aslında birçoğu
eğitim politikaları, okul yönetimleri ve toplumsal baskı nedeniyle lise
düzeyindeki eğitimlerini bile tamamlayamıyor); ülkenin her köşesinde, bugün de
olduğu gibi polisin siyahlar üzerindeki korkunç baskılarına karşı öz savunma
gücü görevini üstlenecek olan "Kara Panterler" henüz ortada yok...
"Yağmur yağmadı mı çocuklar?" diyor şarkısı; Nuh
Tufanı'na ithafen. Beyaz İngiliz çocuklar ders alsın istiyor gibi. Ama esasen o
yağmur yağsın, o tufan kopsun diye geçiyor olabilir içinden. Tok, hararetli bir
sesle "Yağmur yağmadı mı çocuklar?", "Hâlâ yağmadı mı?"ya
dönüyor belki. Bir tufan, tüm acıları ortadan, tüm tarihi yeniden yazarak
kaldıracak!
Halkının özgürlük mücadelesi, bütün dünyaya ilham olurken,
siyah bir kadın, kendisinden sonraki müziğin kurallarını çoktan beridir
yazıyor.
Dersim
Dersim... "Gümüş kapı" anlamına geliyor. Bugün bir
intikamın adı olan "Tunceli" yerine "Dersim" demek bile ne
güzel hissettiriyor değil mi? Bir isyanın, aslında bin isyanın coğrafyası;
halkların "biz varız; tam da olduğumuz, olmak istediğimi gibi varız!"
coğrafyası...
Acıda kıyas ayıptır tabii, ama anlamak için demeli: Dersimli'in
acıları, yoksunlukları, kayıpları, yüzleştiği katliamları Arkansaslı'nınkini
aratmaz.
Ayşe Şewaxî, evinde, etrafında kimisi gözyaşlarını tutamayan
kadınlara, bir kaybın ağıdını okuyor önce. Ardından bir imkansız aşk türküsünü ("kilamını"
mı demeliydik?)... Derken (4. dakikanın ortalarından itibaren) bağlamasına
başka bir tempoyla vurmaya başlıyor, hareketleniyor; sanki coşacak da bunca
acıdan sonra umutlu, mutlu, heyecanlı bir şeyler söyleyecek. Semaha durur gibi
oynayan bir kadının görüntüsü sonra:
"Midgo melê le le midgo (min digo) melê..."
"Dedim ki 'melek' le le dedim ki melek..."
Vuruyor sazına!
İnsan, "Ne güzel..." diye düşünüyor, "'melek'
diyor sevdiğine. Güzel bir hikâye olmalı."
Derken devam ediyor:
"Malan bar kir, vay vay, çaydan (di)kelê!"
"Evler yüklendi (gitti), çay (hâlâ) kaynıyor!"
Dersim'de bir evde, unutulmamış bir gidişin türküsü...
İlk plak kaydını Dersim Katliamı'nın yaşandığı elim yılda
yapan Rosetta Tharpe yıllar önce Manchester'dan soruyordu: "Yağmur yağmadı mı?"
Tharpe hayata gözlerini yumduktan sanıyorum 6 ya da 7 yıl
sonra Pertek'in Celedûr köyünde dünyaya gelen Ayşe Şewaxî cevaplıyor kilamın
devamında:
"Baran barî lê lê erd şil nekir,
Ev ya mîn bûy lê lê Xwedê nekir."
"Yağmur yağdı, le le, toprak ıslanmadı,
O benimdi de, le le, nasip olmadı."
Acı, araya giren okyanusu, bizi uzak eden dilleri falan
dinlemiyor. "Nasip olmamışlık" halini, "olmamışlık" halini,
aşk şarkılarında, Allah türkülerinde bile "kaybeden" olmanın göz yaşartan
öyküsünü söyletiyor, Arkansaslı Rosetta Tharpe'e, Dersimli Ayşe Şewaxî'ye, Cesária Évora'ya... Ama bu baskıya isyan edenlere de aynı acı söyletiyor: Mesela, 18. Yüzyılda,
ünlü "Tanrı Kralı Korusun" şarkısının sözlerini "Kadınların
Hakları" diye yeniden yazıp, belki de bugün anladığımız haliyle ilk
feminist protest şarkıyı halkın diline pelesenk eden, adı bilinmeyen kadına, "We shall overcome, one day" ("Bir gün galip geleceğiz") diyen Mahalia Jackson'a, hele hele birkaç
yüzyıl önce Anadolu'da,
"Latife, çok hayasızam
Çok severem, çok yüzsüzem
Ar namustan habersizem
Çalaram sazım vallahi" diyen Latife Hanım'a...
(Bu sonuncusu, başka bir yazının konusu olsun).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder